muzicafe
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

AYLA ERDURAN

Aşağa gitmek

AYLA ERDURAN Empty AYLA ERDURAN

Mesaj  Admin Cuma Mayıs 01, 2009 9:40 am

AYLA ERDURAN ( Türk keman sanatçısı)

Istanbul’da dünyaya gelen sanatçı, önce annesiyle kemana başlamış, dört yaşında Karl Berger’in öğrencisi olmuş, ilk resitalini on yaşında, Ferdi Ştatzer eşliğinde, Saray Sinemasında vermiştir. 1946-51 arasında Paris Ulusal Konservatuvarında Benedetti ve Benvenuti ile eğitim görerek keman bölümünden mezun olmuştur. 1951-1955 arasında A.B.D.’de Ivan Galamian ve Zino Francescatti ile özel olarak çalışmış, Amerika’daki ilk konserini Newark’ta, Thomas Schermann yönetimindeki orkestrayla vermiştir. Sanatçı Avrupa’daki konser kariyerine Polonya’da, Varşova Filarmoni Orkestrası eşliğinde çaldığı Glazunov’un keman konçertosuyla başlamıştır. Erduran, 1957-1958 yıllarında Moskova Konservatuvarında yirminci yüzyılın büyük virtüozu David Oistrakh ile çalışmış, 1957’deki Wieniawski yarışmasında yüz yirmi kemancı arasında ilk altıya girerek ödül kazanmıştır. 1958’de Brüksel’de Ulvi Cemal Erkin’in keman konçertosunun ilk seslendirisini, bestecisi yönetiminde gerçekleştirirken, konseri Belçika Kraliçesi Elizabeth de izlemiştir. Avrupa ve Amerika’daki konser ve resitallerinin yanısıra ilk büyük turnelerini 1961 ve 1962 yıllarında Kanada’da gerçekleştirmiş, yalnız bu turnelerde, iki yılda toplam yüz altmış konser vermiştir. 1963’te Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasıyla Ortadoğu turnesine çıkmış ve Anadolu’nun çeşitli köşelerinde konserler vermiştir. 1964’te Mithat Fenmen eşliğinde Londra’da verdiği ilk resitalinde Harriet Cohen-Olga Verney ödülüne değer bulunmuştur. 1965’te Londra Albert Hall’da Rozhdestvenski yönetiminde Brahms’ın keman konçertosunu seslendirdiği konser BBC tarafından naklen yayınlanmıştır. Bunu izleyerek BBC’de bir çok bant kaydı yapan sanatçı, aynı yıl Cenevre’de Sibelius’un 100. yılı nedeniyle düzenlenen konserde Ernest Ansermet yönetiminde Suisse Romande orkestrası ile bestecinin keman konçertosunu çalmıştır. 1968’de Verda Erman ile Afrika turnesine çıkmış, 1970’de Hollanda’da Beethoven Ödülü’nü kazanmış, 1971’de Türkiye Cumhuriyeti Devlet Sanatçısı olmuştur. 1973’ten 1990lara kadar İsviçre’de öğretmenlik yapmış, bir süre Lozan Konservatuvarında ustalık sınıfını çalıştırmıştır. Erduran, ikili konçertolarda Menuhin, Szeryng, Navarra, Igor Oistrakh, Valery Oistrakh, Pikaizen, Fallot, Guy, Collins, Weinberg, Rudin gibi sanatçılarla birlikte solist olmuştur. Londra Senfoni, Suisse Romande, Berlin RIAS, Çek Filarmoni gibi orkestralarla; Ernest Ansermet, Karel Ancerl, Paul Kletzki, Gennadi Rozhdetsvenski, Jean Fournet, Michel Plasson ve Armin Jordan gibi şeflerle çalmıştır. Elgar’ın keman konçertosunun Türkiye’deki ilk seslendirisini gerçekleştirmiştir. Carlos Paita yönetimindeki Londra Filarmoni Orkestrasıyla çaldığı Brahms’ın keman konçertosu LP yapılmıştır. Ayşegül Sarıca ile seslendirdiği Franck, Debussy ve Grieg’in keman-piyano sonatları UPR Classics olarak; Richard Beck ve Armin Jordan yönetiminde Suisse Romande orkestrasıyla seslendirdiği Brahms ve Bruch konçertoları Gallo CD’si olarak; arşiv kayıtlarından derlenen, Bach, Brahms, Schumann, Veracini, Beethoven, Dvorak gibi bestecileri içeren icraları, “Ayla Erduran Archive Series” başlığı altında dört CD olarak Lila Müzik tarafından piyasaya sürülmüştür. Evin İlyasoğlu tarafından kaleme alınan “Ayla’yı Dinler Misiniz?” başlıklı biyografik romanı Remzi Kitabevi tarafından 2002’de yayımlanmıştır. Sanatçı, kayıtlarında Antonio Stradivarius’un 1710 yapımı “Nelson-ex, The Roderer” kemanıyla çalmaktadır.



Ayla Erduran İstanbul'da doğan Ayla Erduran 4 yaşında Karl Berger'in öğrencisi olarak kemana başlamıştır. İlk resitalini on yaşında, Ferdi Statzer eşliğinde Saray Sineması'nda vermiştir.

1946 - 1951 yılları arasında Paris Ulusal Konservatuvarında Benedetti ve Benvenuti ile eğitim görerek keman bölümünden mezun olmuştur. 1951 - 1955 yılları arasında ise A.B.D.’de Ivan Galamian ve Zino Francescatti ile özel olarak çalışmıştır. Burada ilk konserini Newark'ta, Thomas Schermann yönetimindeki orkestrayla vermiştir. Ayla Erduran, Avrupa'daki konser kariyerine ise Polonya'da, Varşova Filarmoni Orkestrası eşliğinde çaldığı Glazunov'un keman konçertosuyla başlamıştır.

1957 - 1958 yılları arasında Moskova Konservatuvarında David Oistrakh ile çalışmıştır. 1957 Wieniawski yarışmasında ödül kazanmıştır. Avrupa’nın çeşitli kentlerinde, Güney Amerika'da ve A.B.D., Kanada, Ortadoğu, Hindistan, Afrika, Rusya, Azerbaycan ve Türkiye’nin pek çok köşesinde turneler yapmıştır.

1958'de Brüksel'de Ulvi Cemal Erkin'in keman konçertosunun ilk seslendirisini, bestecisi yönetiminde gerçekleştirirken, konseri Belçika Kraliçesi Elizabeth'de izlemiştir

1963'te Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile Ortadoğu turnesine çıkmış ve Anadolu'nun çeşitli köşelerinde konserler vermiştir.

1964’te Mithat Fenmen eşliğinde Londra’da verdiği ilk resitalinde Harriet Cohen-Olga Verney ödülünü kazanmıştır. 1965’te yine Londra'da Albert Hall’da Rozhdestvensky ile Brahms’ın keman konçertosunu seslendirdiği konser BBC tarafından naklen yayınlanmıştır. 1985’te Paita yönetiminde Londra Filarmoni Orkestrası ile Brahms konçertosunu plağa almıştır. Jean Sibelius’un 100. yılında Ansermet yönetiminde Suisse Romande orkestrası ile bestecinin keman konçertosunu çalmıştır.

1970’de Hollanda’da Beethoven Ödülü’nü kazanmıştır. 1971’de Türkiye Cumhuriyeti Devlet Sanatçısı unvanı almıştır.

1973’ten 1990’lara kadar İsviçre’deki Conservatoire Populaire’de ve Lozan Konservatuvarı ustalık sınıfında öğretmenlik yapmış ve günümüzün pekçok ünlü sanatçısını yetiştirmiştir. Ayla Erduran, ikili konçertolarda Menuhin, Szeryng, Navarra, Iogor Oistrakh, Valery Oistrakh, Pikaizen, Fallot, Collins gibi sanatçılarla çalmıştır

Carlos Paita yönetimindeki Londra Filarmoni Orkestrası'yla çaldığı Brahms'ın Keman Konçertosu LP yapılmıştır. Ayşegül Sarıca ile seslendirdiği Franck, Debussy ve Grieg'in keman-piyano sonatları UPR Classics olarak, Richard Beck ve Armin Jordan yönetiminde Suisse Romande Orkestrası'yla seslendirdiği Brahms ve Bruch Konçertoları Gallo CD'si olarak piyasaya sunulmuştur. Erduran, Elgar'ın Keman Konçertosu'nun Türkiye'deki ilk seslendirisini gerçekleştirmiştir.

Yaşamı Evin İlyasoğlu tarafından "Ayla'yı Dinler misiniz?" adıyla biyografik roman olarak kaleme alınmıştır.

Geriye Bir Tek Keman Kaldı..!

"Ayla’yı Dinler Misiniz?" keman sanatçısı Ayla Erduran’ın yaşam öyküsünü romanlaştırdığım kitabım. Bu ay bir konser verecek olan Ayla Erduran ile kitabın yazarı ve kahramanı olarak özel bir söyleşi...

EVİN İlyasoğlu: Nasıl başladık, nereye vardık?
Ayla Erduran: Önce ikimiz de tedirgindik. Birbirimizin kişiliğini sorguluyorduk.

Karşılıklı güven sağlamamız biraz sürdü ama sonra da sarsılmadı. Sen bana doğruları söyleyecektin ben de bunları senin istediğin ölçüde anlatacaktım.
Çok disiplinli çalıştık doğrusu.

Sınava ya da konsere hazırlanır gibiydik.
Sen bir konçerto yazdın.

Sen de konçerto çalışırmış gibi özen gösterdin. En çok neden korktun?
Kendimden! Çok insandan bahsediyordum. Her biri tarihi kişilerdi. Onlar hakkında yanlış, yalan bir şey söylemek, olayları abartmak istemiyordum. Gerçeğe bağlı kalmalıydım. Ya sen en çok neden korktun?

Onca emek verdikten sonra ya kitabın yazılmasından vazgeçersen ve o kadar emeğim boşa giderse diye (ara sıra) korktum doğrusu.
Evet, çocukluk, tatlı anılar, espriler güzeldi ama hayatımın acıklı dönemlerine gelince bunalıma girdim. Yaralar yeniden açılmıştı. Hasta oldum. Ama yazılıp bitince çok sevindim.

Yaptığın işe kendini son derece konsantre ediyorsun. Belli ki bu senin keman eğitiminden edindiğin, küçük yaşından gelen bir disiplin anlayışı. Eğer kitap yazılıyorsa, ona yoğunlaşmalısın. Konser başlıyorsa, artık notaların arasında yaşamalısın, kitap filan ayağına dolanıyor.
Ne yapayım böyle yetişmişim. Önümde ne program varsa ona konsantre olmalıyım. Mesela şimdi Ayşegül ve Rudin ile çalacağım konsere konsantre oldum.

Kitabın çıktığı akşamüstü, yayınevinden aldığım ilk iki kopyayı sana getirişimi hatırlıyorum. Ayşegül Sarıca ile festivalde çalacağınız Chausson’u çalışıyordunuz. Bana göz işaretiyle oturmamı işaret ettin. Ki biliyordun kitabı getireceğimi. Onca aydır merak ettiğin şey sonuçlanmıştı. Bence her şeyi bırakıp koşmalıydın. Hiçbiri olmadı. Ben on dakikadan fazla ki bana iki saat gibi geldi - bir köşede oturdum. Bitirdiğiniz anda yerimden fırladım, "çocuk doğdu" müjdesini verdim. Sen ise eline alınca ilk sözün şu oldu: "400 sayfa olacak sanmıştım"!
Sana ilk ağızda teşekkür bile etmedim demek. Aman Allah’ım nasıl yaptım bunu!! Ben çalışırken bir garip oluyorum, işte böyle!

Hiç önemli değil, sonra yüz kere teşekkür ettin ama o an ilk tepki çok önemliydi benim için! Ben de takdir edersin ki coşkumu seninle paylaşmak istiyordum.
Ama kitap büyük sükse yaptı. Ben sana daha ilk günlerde dememiş miydim bu kitap bestseller listesine girer diye. Daha bana ilk yazdığın bölümü gösterdiğinde, Berger’in odasındaki ders sahnesini okuduğunda, bunu demiştim. Şimdi öyle büyük dikkat merkezi oldum ki, bazen günde otuz telefon geliyor.

Ne bulmuş insanlar bu kitapta ilginç?
Her şeyden önce şimdi otuz yaşında olanlar beni tanımıyorlar. Önceden dinleyenler de unutmuşlar. Kemanımla beni birleştirip yeniden gündeme gelmemi, yaşadığım olayları, yetişme tarzımı ve her şeyi ilginç bulmuşlar. Beni bulmuşlar yeni / yeniden beni. Sence en çok nesi beğenildi?

Gerçeğe dayalı oluşu ilgi çekti. Şiirsel ve filozofik yönleri. Seni başka türlü yansıtamazdım. Katı gerçekleri biraz da şiirle, imge gücümle süslemeliydim. Hayalimdeki Ayla’ya dönüştün.
Eğer sen bir müzik yazarı olmasaydın bu romanı asla yazamazdın. Müzik terimlerini, müzikçinin duygularını çok iyi tanıyorsun.

Kitabın başlığını en sonunda beğendin mi?
Evet, şimdi beğeniyorum. "Ayla’yı Dinler misiniz?", derken onun kemanını, kalbini, diyeceklerini dinler misiniz, diye bir açıklama eklemişsin. O zaman oturdu başlık. Yoksa ben önce bulduğun başlığı daha çok sevmiştim: "Yay Kemana Değer, Aşk Başlar".

Bence de güzeldi, senin aşk dolu yaşamını kemanla özleştiriyordu. Ama çok uzun buldular. Bir de Ayla adı yer almalıydı kapakta mutlaka.
Sever misiniz" gibi oldu.

Bir soru şekli. Fena mı, dinlemek istemeyen okumaz!!!
Bazı şeyleri kapalı geçmemiz çok iyi oldu.

Bazı şeyleri de bir bilmece olarak bırakmamız sürekli sorulara neden oldu. Örneğin "Çarkın Ters Dönüşü" başlıklı bölümde teyzenin ve Meyla’nın başına gelen neydi, seni neden bu denli sarstı? Aileyi neden böylesi alt üst etti? Kariyerinin en parlak günlerinde tıkanıverdin.
Bence daha da iyi oldu böylesi. Öyle güzel anlattın ki orayı, filozofik oldu. Merak etmeleri daha güzel değil mi? Anlatamazdık. Bu benim romanım, onlarınki değil.

Kitabı senin ağzından aktarmam daha büyük sorumluluklar getirdi sana.
Sıcak oldu ama kendi ağzımla bazı gerçeklerin katılığını anlatamazdım. Yakınlarıma, sevdiklerime haksızlık, saygızsızlık da edemezdim. Sen anlatıyor olsaydın daha tarafsız bir gözle olayları yargılayabilirdin.

Nelere yanıyorum biliyor musun, o güzelim övgü dolu eleştirilere, tarihi değerdeki mektuplara... Vedat Nedim Tör senin on yaşındaki ilk konserini dinlediğinde Ulus Gazetesi’nde ne demiş: "Bu insan yavrusundaki büyük duygu bereketine ve kesafetine şaşmamak ve tabiat ananın önünde dize gelmemek kabil değil." Bunları koyamadık. Belgesel kuruluğu gelir, roman tadı bozulur diye korktum.
Sen zaten bir sürü tarihi malzemeyi benim ağzıma vermişsin, anlatıp duruyorum..

Eh, roman şeklinde yazınca arkaya veya sayfa altına dipnot düşemeyeceğime göre her türlü eki, açıklayıcı bilgiyi de sana anlattırdım.
Bir de şiirler buluşturdun, yakıştırdın.

Çocukluğundaki çilelerin için en güzel dizelerdi bence Necatigil’in "Biraz sabır küçük çocuk" deyişi. Sonunda da Ergin Sander’in "Masal" şiiriyle kitaptaki ağırlık bir masal havasında hafiflesin istedim.
Hayret birçok insan çok dokunaklı bulmuş kitabı okuyunca, duygulanmış. Ama kimi de yaşama sevinci bulmuş. Benim bütün trajik serüvenlerimin yanı sıra, içim kan ağlarken bile espri gücümü kaybetmemem Allah’ın bir vergisi.

Bunca serüvenden, acı olaydan sonra yeniden yaşama tutunmanın yollarını bulmuşsun. Ama sonuna doğru şunu hissettim, bu kitabın bitmesini istemiyordun. Bana kızıp durmaya başladın, neden 1 Haziran tarihinde yayımlansın! Bırak dursun, yaz sonunda çıkar, bir ay daha...
İşin içinden çıkıp bitiremeyeceğiz, aceleye gelirse gaf yapacağız diye korkuyordum.

Oysa ben tam iki yılımı vermiştim bu çalışmaya. Artık ortaya çıksın istiyordum. Şimdi de "İki gecede okuduk. Bir çırpıda bitiverdi", dediklerinde bir tuhaf oluyorum. Arkasında iki yıllık bir zaman ve yetmiş yıla yakın bir ömür yatıyor.
Doğru, iyi ki konserden önce bitti.

Hayatına girmiş bazı kişiler kitabın sayfalarında kendi isimlerini bulmadıklarından alınmışlar.
Ben yalnız birlikte müzik yaptığım kişileri anmaya özen gösterdim, aralarında unuttuklarım da olabilir. Diğer kişilerin de yarattıkları olayları anlattım, adlarını anmak çok fazla listeler yapmamı gerektirecekti. Buna sen karşı çıkmadın mı?

Diyorlar ki bu derece tutkulu bir sanatçı son derece tutkulu aşklar yaşamış olmalıydı, kitapta bunlar perde arkasında kalıyor.
Tabii ki çok tutkulu aşklar yaşadım. Bunları da yer yer belirtiyoruz. Ama düşünüyorum da, eğer karşımdakiler de aynı tutkuyu paylaşmış olsalardı şimdi yanımda olurlardı. Geriye bir tek keman kaldı.

Bence kullanamadığımız malzemeyle bir Ayla kitabı daha yazılabilir.
Sen biraz daha bekle, ben yaşadıkça hep ilginç bir şeyler geliyor başıma, bir süre sonra yepyeni bir kitap daha yazarsın benim hakkımda.

Evin İlyasoğlu
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 2401
Kayıt tarihi : 01/04/08

https://muzicfe.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz